
Serinin daha önceki yapımlarını oynamış olan oyun severler az çok nasıl bir hikaye ve oynanışla karşılaşacaklarını tahmin edebilirler. Daha önceki oyunlardaki temel dinamikler Lost Planet 3’te de aynen korunmuş ancak oynanış açısından “büyük” bir sürpriz bizleri bekliyor. Hikaye kısmına öncelikle değinmek gerekirse oldukça klasikleşmiş ve bir çok oyunda sıklıkla karşımıza çıkmış bir hikaye söz konusu. Oyunumuz EDN III isimli buzlarla kaplı bir gezegende geçiyor. Bu gezegen yapı olarak oldukça büyük olmasına rağmen işlevsellik bakımından bir o kadar sıkıcı ve boş geliyor. Ana kahramanımız ise gayet sıradan olduğu kadarıyla ilgi çekici birisi, ismi Jim Peyton. Kendi halinde takılan bir işçi görünümündeki bu kahramanımız karşılaştığı garipliklerin üzerine gidebilecek kadar da cesur. Tabi bu cesareti kendisini hiç ummadığı tuhaf olayların içerisine çekmeye yetiyor.
Hikaye ve kurgudaki bu başarı az önce de belirttiğim gibi oynanış ve atmosferle bozuluyor. Girişte bahsettiğim büyük sürpriz oyunun en başarılı bir diğer yönü olabilecekken, hikayenin kötü işlenmesi ile aynı kaderi yaşıyor. Evet en büyük sürpriz RIG adındaki devasa makinemiz. Bu makine adete mech savaşlarını andıran dev robotları andırıyor. Normalde amacı kazı yapmak, objeleri kaldırmak ve engelleri yok etmek olarak tasarlanmış olan bu aletler kahramanımızın kontrolünde yakın mesafe dövüş aracına ve adete bir yok ediciye dönüşüyor. İçerisine bindiğimizde bir eliyle deliciyi çalıştırıp akridleri yok etmek bir eliyle de buz kütlelerini parçalamak çok keyifli.
0 yorum:
Yorum Gönder